5 Haziran 2008 Perşembe

JİNEKOLOJİK KANSERLER

JİNEKOLOJİK KANSERLER ve ERKEN TANI
Sadece jinekolojik kanserler için değil tüm kanserler için en önemli konu kanserin erken tanısıdır. Kanser vücutta kontrolsüz çoğalan hücrelerdir ve her kanser için farklı olmak üzere yayılma eğilimindedir. Kimi kanserler daha yavaş yayılır yani metastaz yapar, buna karşın kimi kanserler de agresif davranışlıdır ve çok hızlı yayılırlar.
Kanser halk arasında ve medyada sıkça kullanıldığı şekliyle “amansız hastalık” olarak bilinir. Kanser hakkında yeterince bilgisi olmayan ve adından ürken bir çokları da kanserin tedavi edilemez bir hastalık olduğunu düşünür. Bazı agresif yani hızlı ilerleyen kanserler için bu inanç kısmen doğru olmakla birlikte aslında;
KANSER TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR HASTALIKTIR. Ancak, kanserin tedavi edilebilir olmasını sağlayan en önemli faktör KANSERİN ERKEN TANISIDIR.
Vücuda yayılmış bir kanserin tedavi şansı çok düşük olmakla birlikte erken tanı konmuş yani henüz yayılma fırsatı bulmamış bir çok kanser için %90’lara varan oranlarda kesin tedavi şansı vardır.
Bu nedenle, diğer tüm kanserlerde olduğu gibi jinekolojik kanserler için de bilmemiz gereken en önemli konu kanserden ne zaman şüpheleneceğimiz ve jinekolojik kanserlerin tedavi edilebilir evrede yakalayabilmek için, yani erken tanısı için, neler yapılması gereğidir.
Jinekolojik kanserlerin şanslı yönü dış ortama açık olması ve çoğunun erken bulgu vermesidir. Over (yumurtalık) kanseri hariç tüm jinekolojik kanserlerde biraz dikkat ile erken tanı şansı olabilir.
Over (Yumurtalık) Kanserleri
Genellikle geç bulgu verir erken tanısı için çok başarılı bir tarama testi de yoktur. Daha çok tesadüfen başka nedenlerle yapılan muayene ve ultrasonografi sırasında erken tanı konulur. Ultrasonografide yumurtalık kistlerinde solid (katı) kısımlar olması, iki yumurtalıkta da olması, 8-10 cm’den büyük olması gibi durumlar uyarıcı olmalıdır. Tümör belirteçlerinin yüksekliği de tanıda yardımcıdır.
Rahim İç Zarı (Endometriyum) Kanseri
Tarama testi yoktur ama erken bulgu açısından en şanslı kanserlerdendir. Genellikle kendini anormal kanamalar şeklinde gösterdiğinden her türlü anormal vajinal kanamada kürtajla biyopsi almak gerekir. Ayrıca, ultrasonda rahim iç zarındaki kalınlaşmalarda da biyopsi alınmalıdır.
Serviks (Rahim Ağzı) Kanseri
Serviks kanseri açısından en önemli şans basit bir testle (smear testi) erken tanısının mümkün olmasıdır. Hatta smear testi ile hücrelerde oluşan atipik değişiklikleri saptamak ve kanser gelişmeden tedbir almak mümkün olur. Gelişmiş ülkelerde düzenli smear testi programları ile toplumda serviks kanseri %90 azalmıştır. Vücuttaki başka bir kanser için bu kadar etkili bir tarama testi daha yoktur. Bu nedenle, her kadının her sene mutlaka yaptırması önerilir.
Vajina Kanseri
Seyrek görülen bir jinekolojik kanserdir. Kanama ve kitle gibi şikayetlere neden olabilir. Çoğunlukla tesadüfen tanı konur. Bazen de smear testinin anormal çıkması ve rahim ağzında lezyon bulunmaması ile şüphelenilip incelendiğinde saptanır.
Vulva (Dış genitaller) Kanseri
Bu da seyrek görülür. Erken tanı için tarama testi yoktur. Ancak, kitle, kaşıntı, kızarıklık, renk değişikliği, ülserleşmiş yaralar gibi durumlarda doktora başvurmak ve biyopsi alınması tanıyı koydurur.

GENİTAL KANSER ÖNCÜSÜ LEZYONLAR
Kanserlerin bir kısmı ani gelişim göstermez. Henüz klinik olarak saptanabilir kanser boyutlarına gelmeden ya da kanser olarak değerlendirilmeye başlamadan önce mikroskobik yani hücresel düzeyde birtakım atipik değişiklikler olur. Bunlar, zamanında müdahale edilmezse ileride kansere dönüşme olasılığı bulunan değişikliklerdir. Bu nedenle, bu tür kanser öncesi lezyonların tespiti ve tedavisi önemlidir. Çünkü henüz kanserleşme olmadığından kesin tedavileri mümkün olur.
Genital organlarda yumurtalık hariç tüm organların bu şekilde kanser öncesi (prekanseröz) lezyonları vardır. Endometriyal hiperplazi (rahim iç zarının kalınlaşması) ayrıca serviks, vajen ve vulvanın intraepitelyal neoplazileri (epitel tabakasını aşmamış prekanseröz lezyonlar) genital organların kanser öncüsü lezyonlarıdır.
Endometriyal Hiperplazi
Endometriyum ya da rahim iç zarı her adet siklusu sırasında rejenere olan (yenilenen) ve adet kanaması ile birlikte atılan ve ayrıca gebelik oluştuğunda yerleştiği kısımdır. Estrojen etkisinde rejenere olan bu doku zaman zaman aşırı estrojen etkisiyle hücrelerde normalden fazla gelişme ve dokuda kalınlaşma izlenir. Bu kalınlaşma “endometriyal hiperplazi” olarak adlandırılır.
Endometriyal hiperplazinin bilinen en önemli nedeni progesteron ile karşılanmamış estrojen hormonuna maruz kalmadır. Bu estrojenin vücutta aşırı üretilmesi şeklinde de olabilir, dışarıdan verilmesi şeklinde de olabilir. Estrojen ve progesteron dengeli olarak verildiğinde ise bu risk olmaz hatta endometriyal hiperplazi riski azalır. Bu nedenle, genç hastalarda tedavi amaçla doğum kontrol hapı da bazı olgularda verilebilir.
Endometriyal hiperplazi çoğunlukla kendisini anormal rahim kanamaları ile gösterir. Bazen de tesadüfen yapılan ultrason muayeneleri sırasında kalınlaşma saptanabilir. Kesin tanı biyopsi ile konulur. Bu şekilde anormal ve düzensiz kanaması olanlarda ve ultrasonda rahim iç zarının normalde kalın bulunduğu olgularda biyopsi almak amacıyla rutin kürtaj yapılması önerilir.
Endometriyal hiperplazi 2 ana grupta değerlendirilir. Hücrelerde atipik değişiklikler bulunanlar ve bulunmayanlar. Hücrelerde atipik değişiklikler bulunan endometriyal hiperplazi gerçek kanser öncüsü lezyondur. Genç, ailesini tamamlamamış hastalarda öncelikle ilaçla tedavi denenebilirse de daha ileri yaşlardaki kadınlarda ve ilaçla tedaviye cevap alınamayan olgularda çoğu zaman cerrahi yani rahmin alınması gerekebilir. Atipik değişiklikler bulunmayan endometriyal hiperplazi ise genellikle ilaç tedavisine cevap verir. Ancak, ileri yaşlarda tedaviye dirençli olgularda ve menopoz sonrası rastlandığında rahmin alınmasına gerek duyulur.
Serviks (Rahim ağzı) İntraepitelyal Neoplazileri (CIN)
Hücrelerdeki atipik değişiklikler sadece yüzeyel tabakada (epitel ismi verilen dış tabakada) ise derin tabakalara doğru ilerlememişse lezyon kanser davranışı göstermez. Ancak, tedavi edilmedikleri taktirde kansere dönüşme olasılıkları vardır. Bu tür olgularda genellikle basit cerrahi operasyonlar veya anormal hücreleri yok edecek yakma, dondurma ve lazer gibi tedaviler yeterli olurlar. Kanserde olduğu gibi geniş operasyon, sonrasında ve öncesinde kemoterapi ya da radyoterapi gibi girişimlerin yapılmasına gerek yoktur.
Servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) ve serviks kanseri oluşumu hormonlarla değil daha çok cinsel aktivite ile ilgilidir. Erken yaşta cinsel ilişkisi olanlarda, birden fazla partneri olanlarda, fazla sayıda doğum yapanlarda, sosyoekonomik düzeyi düşük olanlarda daha sıktır. Cinsel aktivite ile yakından ilişkili olması cinsel temasla bulaşan bir hastalığın etken olabileceğini düşündürmektedir. Gerçekten de birçok olguda genital bölgede siğillere yol açan bir virüs olan HPV (Human Papilloma Virüsü) bulunanlarda CIN ve serviks kanserinin daha sık olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle, HPV bulunanların yakın takip altında bulunmaları gerekir.
CIN genellikle bulgu vermez. Çoğunlukla rutin smear tetkikleri sırasında saptanır. Bu durum, rutin smear testi alınmasının önemini ortaya bir kez daha vurgulamaktadır.
CIN olguları, atipik hücrelerin yaygınlık derecesine göre CIN 1, CIN 2 ve
CIN 3 olarak sınıflandırılır. CIN 1 ve CIN 2 olgularında yakma, dondurma, lokal çıkarma gibi basit yaklaşımlar yeterli olabilir. Hatta hiç birşey sadece gözlenen bir kısım olgu kendi kendine gerileyebilir. Bazen CIN ile birlikte başka jinekolojik rahatsızlıkların bulunması, hastanın takip programına uymayacağından şüphelenilmesi ve ileri yaş gibi durumlarda CIN 1 ve 2 olgularında da ameliyat önerilebilir.
CIN 3 olgularının kansere dönüşüm potansiyeli daha fazla olduğundan bunlarda daha agresif cerrahi yaklaşım (rahim ağzının koni şeklinde çıkarılması, rahimin serviksle birlikte total alınması gibi) gerekebilir.
Vajinal ve Vulvar İntraepitelyal Neoplaziler
CIN olgularına göre çok daha nadirdir ve genellikle CIN olguları ile eş zamanlı olarak görülürler. Bu nedenle, CIN saptanan olgularda vajen ve vulvanın incelemesi ya da tersine vajen veya vulvada lezyon saptanan olguların CIN açısından değerlendirilmesi gerekir.

OVER (Yumurtalık) KANSERLERİ
Geç bulgu verdikleri için genellikle kanserin ilerlemiş dönemlerinde yakalanır. Bu nedenle, en şanssız ve ölüme en sık yol açan jinekolojik kanserlerin başında gelir. Tanı konulduktan sonra beş yıllık yaşam şansı %30-40 civarındadır. Kadındaki tüm kanserlerin %4’ünü oluşturur. Genital kanserlerin ise yaklaşık dörtte biridir. Ancak, genital kanserlerden ölümlerin yarıya yakın sebebidir. Her yaşta görülür ancak, daha çok ileri yaşlarda menopoz sonrasında görülür.
Yumurtalıkta çeşitli hücre tipleri bulunur ve her hücre tipinden kaynaklanan kanserler görülebilir. En sık görülenler epitel hücrelerinden kaynaklananlardır. Diğer tipler daha seyrektir. Örneğin, germ hücreleri yumurtalıkta bulunan eşey hücreleridir. Bunlardan kaynaklanan tümörler daha genç yaşlarda görülür. Genç yaşlardaki tümörlerin de çoğu germ hücreli tümörlerdir. Bazı tip over tümörleri daha iyi seyirli ve tedavi şansı yüksektir. Buna karşın bazı tipler daha kötü seyirlidir.
Sebepleri ve Risk Faktörleri
Yumurtalık kanserine neyin sebep olduğu tam olarak bilinmemektedir ancak, bazı risk faktörleri yumurtalık kanseri riskinin görülme sıklığını artırabilir. Genetik faktörler, çevresel faktörler ve hormonal faktörler yumurtalık kanseri gelişiminde suçlanmıştır. Ailesinde meme ya da over kanseri olanlarda over kanseri riski artar. Son yıllarda bazı genlerdeki değişikliklerin over kanseri riskinde artışa yol açtığı gösterilmiştir. Bu genleri taşıyan ailelerde risk artar. Yumurtlamayı artırıcı ilaçları kullananlarda risk artar. Buna karşın doğum kontrol hapı kullanımı riski azaltır. Hiç gebe kalmamışlarda risk artar buna karşın doğum yapanlarda risk azalır.
Belirti ve Bulgular
Daha önce de söylendiği gibi over kanserleri geç bulgu verirler. Şikayetler çoğu zaman nonspesifiktir. Örneğin karın ağrısı, şişkinlik, mide-barsak şikayetleri gibi çok çeşitli hastalıklarda hatta bazen normalde de görülen çok spesifik olmayan şikayetler bulunabilir. İlerlemiş olgularda, karından ele gelen kitle, aşağı doğru basınç hissi, karında sıvı birikmesine (bu durum assit olarak adlandırılır) bağlı karın şişliği, çevredeki organlara bası yapmasına bağlı idrar ve barsak şikayetleri görülebilir. Bazı yumurtalık kanserleri hormon salgılayabilir. Buna bağlı adet düzensizlikleri olabilir. Epitelyal olmayan bazı tümörlerde de erkeklik hormonu salgılanabildiğinden tüylenme, erkek tipi saç dökülmesi görülebilir. Hastaların en sık başvuru nedeni assit oluşumuna bağlı karın şişliğidir. Çoğunlukla assit oluştuğunda ileri evrelerdedir.
Tanı
Over kanserinin erken tanısı için yapılabilecek en iyi şey yıllık rutin jinekolojik muayenelerin ve ultrasonların yapılmasıdır. Bu durum bile her zaman tanıyı koydurmaz, ancak şüpheli durumlarda daha ileri araştırmalar yapılarak erken tanı koyma şansı artar. Şüpheli durumlar, muayenede ele kitle gelmesi ya da ultrason ile overlerde kist ya da kitle görülmesidir. Overde kist görülmesi bunun her zaman kanser olduğu anlamına gelmez. Özellikle üreme çağındaki kadınlarda görülen kistlerin çoğu aslında tümöral olmayan basit kistlerdir. Bunların bir çoğu hiç bir şey yapılmasa bile kendi kendine kaybolacaktır. Önemli olan nokta ultrasonda ya da muayenede yumurtalıkta bir kist tespit edildiğinde bunun tümöral mi yoksa basit kist mi olduğunun ayırt edilmesidir.Menopozdaki kadınlarda ve adet görme çağı öncesi genç kızlardaki her türlü kist ise tümör olarak değerlendirilmelidir.
Tümöral olduğu şüphelenilen over kist ve kitlelerinin ileri araştırmalarında kanda tümör belirteçlerine bakılır. Bazı tümör belirteçleri (özellikle CA 125) bazı over tümörü tiplerinde yüksek bulunur. Ancak, tümör belirteçlerinin yüksek bulunması her zaman kitlenin kanser olduğunu göstermeyeceği gibi tümör belirteçlerinin düşük olması da kanseri ekarte etmez. Tümör belirteçleri dışında doppler ultrasonografide kan akım değişikliklerini göstererek iyi huylu ve kötü huylu tümör ayırımında yardımcı olabilir. Ancak tüm bu yöntemler yardımcı yöntemlerdir. Hiç biri kesin tanı koydurmaz. Tümöral olduğu düşünülen (ister iyi huylu ister kötü huylu olsun) kist ve kitleler ile ayırım yapılamayan olgularda cerrahi yapmak ve ameliyat sırasında patolojik örnek biyopsi almak kesin tanıyı koydurur. Ancak, kist varlığında tümör belirteçleri ve doppler incelemeleri normal ise ultrason ve muayene ile tümöral olduğunu düşündüren hiç bir bulgu yoksa ve kist 8 cm’den küçük ise bir süre takip edilebilir. Takip sırasında küçülme veya kaybolma olmuyorsa ameliyat yapılması gereklidir.
Tedavi
Over kanserinin tedavisi cerrahidir. Bazı kanser türlerinde ileri evrelerde ameliyat önerilmezken over kanserinde hangi evrede olursa olsun hastanın ameliyat edilmesi ve kitlenin mümkün olduğu kadar çıkarılması gereklidir. Cerrahi sırasında eğer yayılım yoksa kemoterapi gerekmeyebilir ancak, yayılım olan olgularda kemoterapi bazen de radyoterapi uygulanmalıdır.
Tedavi şekli tümör tipine göre değişse de genel olarak ana hatları ile bu şekildedir. Ancak, nihai tedavi şeklini belirleyen ameliyat sırasında tümörün yayılma derecesi, patolojik tipi saptanan tümörün davranış şekli (bazı tümörler daha hızlı bazıları daha yavaş ilerler) gibi çeşitli parametreler vardır.
Cerrahi de sadece tek yumurtalık alınabileceği gibi rahim, yumurtalıklar tamamen de alınabilir.

RAHİM KANSERLERİ
Rahimden kaynaklanan 2 tür kanser vardır: Endometriyum (rahim iç zarı kanseri) kanserleri ve sarkomlar (rahimdeki kas vb bağ dokularından).
Sarkomlar çok nadir görülür. Rahimdeki kas tabakasından, damarlardan, salgı bezlerinden kaynaklanabildiği gibi rahimde bulunmayan kıkırdak gibi dokulara benzeyen sarkomlar da olabilir. Hızlı yayılırlar ve genellikle geç dönemde tanı konduğu için çok iyi tümörler olarak kabul edilmezler.
Endometriyum kanserleri ise daha sık görülür ve hatta dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserlerdir. Bu nedenle, bu bölümde daha çok endometriyum kanseri anlatılacaktır.
Endometriyum kanseri her yaşta olmak üzere daha çok 50 yaş civarında görülür. Endometriyum kanserinde erken tanıda kullanılacak spesifik bir erken tanı testi olmamasına karşın şanslı kanserler arasında sayılır. Çoğunlukla, anormal rahim kanamaları şeklinde kendini gösterdiğinden bu olgular ihmal edilmez ve basit bir kürtaj işlemi ile biyopsi alınırsa tanı konulabilir. Nitekim, endometriyum kanserlerinin %75’i erken evrede yakalanır ve bu nedenle de kesin tedavi ve yaşam şansı diğer jinekolojik kanserlere göre yüksektir.
Risk Faktörleri
Rahim kanseri oluşumunda progesteron hormonu ile dengelenmemiş estrojen ana faktördür. Risk faktörleri de bununla ilişkilidir. Yumurtlama bozukluklarında (anovulasyon) estrojen hormonu bulunmasına karşın progesteron hormonu üretilmez bu nedenle bu hastalarda endometriyum kanseri riski artar. Estrojen salgılayan yumurtalık tümörlerinde de risk artar. Ayrıca, hiç doğum yapmamış olmak, erken yaşta adet görmek ve geç menopoza girmek, obesite, yüksek tansiyon, şeker hastalığı olanlarda ve atipili endometriyal hiperplazide risk artar. Nedeni bilinmemekle birlikte sigara riski azaltır. Estrojen temel risk faktörüdür ama yumurtalık kanserinde olduğu gibi estrojen progesteron ile dengelendiği sürece risk oluşturmaz hatta doğum kontrol hapları riski azaltır. Estrojen etkisi olmadan da endometriyum kanseri gelişebilir. Estrojen etkisine bağlı olarak gelişen endometriyum kanseri olguları daha iyi davranışlıdır ve tedavi şansı daha yüksektir.
Belirti ve Bulgular

En sık rastlanan şikayet anormal rahim kanamasıdır. Özellikle menopoz döneminde ortaya çıkan kanamalarda kanser riski %10 gibi yüksek bir oranda olduğundan bu hastalarda mutlaka kürtaj ile biyopsi alınmalıdır. İlerlemiş olgularda bası belirtileri (idrar şikayetleri vb) ve ağrı görülebilir. Bazen ultrasonda tesadüfi olarak rahim iç zarında kalınlaşma ve düzensizlik ile tanı konulabilir.
Tanı
Kesin tanı biyopsi ile konur. Bunun için ameliyat olmaksızın ofis koşullarında yapılabilen bir kürtaj işlemi yeterli olabilir. Kürtaj denilince genellikle çocuk aldırma anlaşılır. Ama aslında tıbbi literatürde küretaj “kazıma” anlamına gelir. Küretaj işlemi gebeliği sonlandırmak için yapılabildiği gibi patolojik örnek yani biyopsi almak amacıyla da yapılabilir. Hatta bazı durumlarda anormal kanamayı durdurmak için tedavi amaçlı da yapılabilir.
Menopozdaki hastada yapılan vajinal ultrasonda rahim iç zar tabakasının kalınlığı 5 mm’den fazla ise endometriyum kanserinden şüphelenmek ve biyopsi almak gerekir.
Tedavi
Tedavisi rahim ve yumurtalıkların bir arada çıkarılmasıdır. Erken evrede bu şekilde yapılan cerrahi yeterli olmakla birlikte biraz daha ilerlemiş olgularda cerrahiye ek olarak radyoterapi yapılabilir. Kanserin daha fazla yayıldığı ileri olgularda ise cerrahiyle birlikte radyoterapi ve kemoterapi yapmak gerekir. Erken evrede yaşam şansı %90’lara ulaşır ancak ileri evrelerde bu %40’lara kadar düşer. Çoğu olgu erken evrede yakalandığı için tüm vakalar göz önünde tutulduğunda yaşam şansı %75 civarındadır.

SERVİKS (RAHİM AĞZI) KANSERİ
Bir kanser için şanslı demek çok doğru olmasa da serviks kanseri aslında şanslı bir kanserdir. Çünkü organ direkt olarak dışa açılmasa da normal bir jinekolojik muayenede yapılan spekulum muayenesi ile direk gözlem yapmak ve serviksten direkt biyopsi almak mümkündür.
Diğer bir şans kabul edilebilecek bir durum serviks kanserinde basit ve ucuz bir yöntemle kitlesel tarama yapılabilmesidir ki bu yöntem smear testidir. Daha önce de vurgulandığı gibi smear testinin yaygın şekilde kullanıldığı ülkelerde bu kanserin görülme oranı %90 oranında azalmıştır.
Nitekim serviks kanseri, eskiden en sık görülen jinekolojik kanser olmasına rağmen gelişmiş ülkelerde uygulanan smear testi tarama programları sayesinde sıklığı giderek azalmaktadır. Ancak, az gelişmiş ülkelerde hala en sık genital kanser olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, serviks kanserinin bir ülkede sık olmasının o ülkenin az gelişmiş olma kriterlerinden biri olduğunu düşünen araştırmacılar vardır.
Serviks kanseri over ve endometriyum kanserlerine göre nispeten daha erken ama yine de ortalama 50 yaş civarında görülür ama her yaşta görülebilir.
Risk Faktörleri
Risk faktörleri serviksin kanser öncüsü lezyonları olan servikal intraepitelyal lezyonlarla aynıdır . Risk cinsel aktivite ile yakında ilişkilidir. İlk ilişkinin erken yaşta olması, erken yaşta doğum, birden fazla partnerin olması ve hatta tek partner olsa da bu partnerin farklı partnerlerinin olması serviks kanseri riskini artırır. Ayrıca, sigara ve doğum kontrol hapları da riski artırır. Ancak, doğum kontrol hapları ile serviks kanseri arasındaki ilişkinin daha çok hap kullananların daha liberal bir cinsel yaşamları olması ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
Cinsel yaşam ile serviks kanserinin bu derece yakın ilişkili olması cinsel temasla bulaşan hastalıkların rolü olduğunu düşündürmektedir ki son 20 yılda bunun gerçekten de böyle olduğu gösterilmiştir. Genital siğil oluşturan bir virüs olan Human Papilloma Virus’un (HPV) serviks kanseri olgularının büyük bir kısmında rolü olduğu gösterilmiştir. HPV’nin 70’den fazla türü saptanmıştır ve bunların hepsi kanser yapmaz. Özellikle bazı tipleri (Tip 16 ve 18) kanser olgularında ön plan saptanmaktadır.
Belirti ve Bulgular
Serviks kanserinin en sık bulgusu ağrısız ve özellikle ilişki sonrasında olan kanamadır. Bu nedenle, daha önce bir çok kez çeşitli yerlerde vurgulanmakla birlikte yeniden vurgulamakta fayda vardır....
Lütfen!!!!!...
“Her türlü anormal (ve özellikle adet dışı olan) kanamada jinekologunuza başvurunuz!!!”
Serviks kanserinin diğer belirtileri arasında kötü kokulu akıntı da bulunabilir. Bu nedenle, basit bir şikayet gibi görülen bu yakınma da göz ardı edilmemelidir. Diğer belirtiler, daha çok kanserin ileri evrelerinde görülür. Durdurulamayan vajinal kanamalar, tümörün kitlesel etkisi ve yakın komşuluğu nedeniyle idrar yollarını tıkaması ve buna bağlı börek yetmezliği, lenf dolaşımının bozulmasına bağlı bacaklarda lenfödem bu belirtilerdendir. Bu belirtiler ortaya çıktığında kanser genellikle tedavi şansını büyük oranda kaybetmiştir.
Tanı
Tanı jinekolojik muayene sırasında yapılan gözlemde rahim ağzında kitle ve ülserleşme gibi lezyonların görülmesi ve bu lezyonlardan alınan biyopsi ile konulur. Biyopsi ile tanı konulmuş olgularda kanserin yayılma derecesini saptamak için çeşitli tetkikler de yapılmalıdır.
Tedavi
Kanser lokal olarak yayılır ve bu bölge lenf nodları açısından zengin olduğundan erken evrelerde bile lenf nodlarını tutabilir. Lenf nodlarının tutulması kanserin metastaz yapma riskini artırır. Bu nedenle, serviks kanseri erken tanı ve kanser gelişmeden kanser öncüsü lezyon halinde iken tanı mümkün iken kanser gelişmiş ise tedavi şansı nispeten az olan bir kanser türüdür. Çok erken kanser henüz sadece servikste mikroskobik düzeyde iken yakalanmışsa sadece rahimin alınması ve hatta seçilmiş olgularda serviksin koni şeklinde çıkarılması yeterlidir. Ancak çoğunlukla erken evre olsa bile rahimin çevre dokularla birlikte alındığı ve o bölgedeki lenf dokularının da çıkarıldığı radikal bir operasyon uygulanır. Daha ileri evrelerde ise cerrahi önerilmez. Bu olgularda radyoterapi uygulanır. Son yıllarda bu hastalarda kemoterapi ve radyoterapinin bir arada uygulandığı kemoradyasyon tedavisi yapılması önerilmektedir.
Erken evrede yakalanmışsa tedavi şansı yüksektir (%85). Ancak klinik lezyon oluşması bile evreyi yükseltir ve bu hastalarda tedavi şansı azalır ve ileri evrelerde %10’lara kadar düşer.

VAJİNA KANSERİ
Genital organlarda en nadir görülen kanser türlerindendir. Genellikle, serviks kanseri ve vulva kanseri olan hastalarda görülür. Belirtileri serviks kanserine benzer. Tedavi vajinanın çıkarılması veya vajina içine lokal radyoterapi verilmesi şeklindedir.

VULVA KANSERİ
Vulva, dış genital organlara verilen isimdir Vajina kanserinden biraz daha sık olmakla birlikte yine de nadir görülen bir genital kanserdir. Görülme yaşı 40-50 yaşlar ve 70 yaşlar olmak üzere 2 yaş grubunda pik yapar. Genç yaşta görülenler serviks kanserine benzer şekilde HPV (Human Papilloma Virusu) ile ilişkilidir. İleri yaşta görülenler HPV ile bağlantılı değildir. Bu olgularda daha çok çevresel irritanların rolü olduğu düşünülmektedir.
Vulva kanserinin en önemli belirtilerinden biri kaşıntıdır. Tedaviye dirençli olan kaşıntı olgularında görünür bir lezyon olmasa da biyopsi almak gereklidir. Bunun dışında vulvada renk değişiklikleri ve kızarıklık, ülser, kitle gibi çeşitli cilt lezyonları görülebilir. Kesin tanı biyopsi ile konulduğundan vulvada görülen tüm şüpheli durumlarda biyopsi almak tanı koydurucudur.
Olguların yarısında erken evrede tanı konabilir. Tedavi cerrahidir. Erken evre yakalandığında tedavi şansı %90’ları bulabilir. Tümörle birlikte çevre doku ve lenf bezleri çıkarılır. İleri evrelerde cerrahiye ek olarak radyoterapi uygulanabilir.

Hiç yorum yok: