20 Aralık 2008 Cumartesi

Meme Kanseri

Meme kanseri meme dokusunu yani süt bezleri ve kanallarını oluşturan hücrelerden birinin kontrolsüz büyümesidir.
Kadınlarda en sık görülen kanser tipidir. Kanserden ölümlerde birinci sırada yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde, meme kanseri tedavisindeki gelişmeler ve mamografi ile yapılan taramalardaki erken tanıya bağlı olarak ölüm hızı yıllar içinde azalmaktadır.

Meme kanseri risk faktörleri:
Yaş
(yaşlanma ile risk artar).
Genetik ve ailesel faktörler (birinci derece yakınlarında meme kanseri olanlarda risk 2 kat artar).
Hormonal etkenler (İlk adet yaşı 12’nin altında, adetten kesilme yaşı 55’in üstünde, ilk doğum 18 yaşın altında, 30 yaşın üzerinde ise risk artar, emzirme ile risk azalır, doğum kontrol hapları menopoz sonrası verilen hormon tedavisiyle risk artmaktadır).
Çevresel faktörler (şişmanlık, vitamin eksikliği, alkol, kafein, sigara, fiziksel aktivite azlığı, iyonize radyasyon riski arttıran çevresel faktörlerdir).
Memenin selim hastalıkları (proliferatif değişiklikler, atipik hiperplazi, lobuler karsinoma in situ vb.).
Geçirilmiş meme kanseri (karşı memede hayat boyu meme kanseri gelişme riski %25-%30 dur). Ancak meme kanseri teşhisi konulan hastaların yaklaşık yarısında hiçbir risk faktörüne rastlanmamaktadır. Ayrıca bu faktörlerin önemli bir bölümü önlenebilir veya kontrol edilebilir değildir.
Önemli olan erken tanı ve tedavidir. Erken tanı ve tedavi ile %90–95 iyileşme sağlanır ve memenin tamamen alınması gerekmez.
Gecikme nedenleri ise bilgi eksikliği, ekonomik nedenler, psikolojik nedenler (kendisine kötü bir hastalık olduğu söyleneceği korkusu, memesinin alınacağı korkusu, utanma duygusu, eşleri ile ilişkilerinin bozulacağı korkusu, kişinin kendisi ile ilgilenmemesi) olarak sıralanabilir. Erken tanı ve tedavi ise ancak düzenli tarama yöntemleri ile mümkündür. Bunlar kendi kendine muayene, doktor muayenesi ve mamografidir.

Yaş gruplarına göre düzenli tarama programı şöyledir:
20 yaşından önce her ay kendi kendine muayene.
20–40 yaş arası; her ay kendi kendine muayene, 3 yılda bir doktor muayenesi,
35–40 yaşları arasında ilk mamografi çekimi.
40–50 yaş arası; her ay kendi kendine muayene, yılda bir doktor muayenesi, 2 yılda bir mamografi.
50 yaş sonrası her ay kendi kendine muayene, yılda bir doktor muayenesi, yılda bir mamografi çekilmesidir.
Ayrıca meme hastalıklarının büyük bölümü iyi huylu hastalıklardır. Meme kanserli hastanın en sık başvuru nedeni kitledir. Ancak kitlelerin %10’nunda kanser saptanır. Diğer şikâyetler meme başında akıntı, içe çekilme, kozmetik problemler, nadiren ağrıdır.
Meme kanserinin tanısı şüpheli lezyon tespit edildikten sonra biopsi (ince iğne aspirasyon biopsisi, kalın iğne biyopsisi, cerrahi biopsi ) ile konulmaktadır.
Meme kanseri tedavisi multidisiplinerdir. Genel cerrahi uzmanı, patoloji uzmanı, onkoloji uzmanı, psikiyatri uzmanı, plastik cerrahi uzmanı birlikte çalışmaktadır.
Cerrahi tedavi sonrası kanserin evresine göre radyoterapi, kemoterapi, hormon tedavisi gerekebilmektedir.
Meme kanseri olacağım ya da olur muyum acaba? Diye korkulu rüyalar görmenize gerek yoktur. Yaş grubunuza uygun rutin kontrolleri yaptırdığınız takdirde erken tanı ve tedavi ile bu hastalıkta tamamen iyileşme sağlamak mümkündür.

12 Aralık 2008 Cuma

SAĞLIĞINIZ İÇİN - Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı´nın (KOAH) Tanı ve Tedavisi

ŞİKAYETLER
KOAH’ ın en belirgin semptomları olan öksürük ve balgam hastalığın başlangıcından itibaren vardır. Daha sonra şiddeti artan bu şikâyetlere nefes darlığı ve hışıltılı solunum da ilave olur.

Öksürük başlangıçta hafiftir, genellikle sabahları şiddetlenir ve balgam atılması ile hasta kısmen rahatlar. İlerleyen yıllarda hastalığın ilerlemesiyle ya da ataklar sırasında şiddetlenir.

Balgam ataklar dışında az miktardadır ve nispeten kolay atılır. Hastalığın kronikleşmesiyle günlük miktarı ve koyuluğu artar. Hastaların bir kısmı bol balgam çıkarmaktan yakınırken bir kısmı da balgam çıkaramamaktan yakınır.

Öksürük nöbetleri esnasında solunum yollarındaki kılcal damarlarda yırtılmalar olabilir ve balgam üzerinde çizgi şeklinde kan görülebilir.

KOAH’ ın başlangıcında egzersizle gelen nefes darlığı vardır, hastalık ilerledikçe istirahatte de nefes darlığı görülmeye başlar. KOAH’ lı hastalarda görülen nefes darlığından solunum yollarındaki daralma, aşırı havalanma nedeniyle solunum pompasının etkinliğini kaybetmesi, akciğerde damarsal yatağın azalması ve psikolojik faktörler sorumludur.

KOAH’ ta bazen ataklar sırasında hışıltılı solunum sesleri duyulabilir. Hastalık ilerleyip oksijen azlığı da geliştiğinde eller, ayaklar ve yüzde morarmalar da görülebilmektedir.

Kronik oksijen eksikliği ve tekrarlayan ataklar kalp yetersizliği gelişimine neden olur.

FİZİK BULGULAR
Birinci saniyede dışarı verilen hava miktarı (FEV1) beklenen değerin % 50’sinden fazla olan KOAH’ lı hastalarda hiçbir anormal bulguya rastlanamayabilir. Yerleşmiş KOAH’ ı olan hastalarda ise hastalığın derecesine göre fizik muayene bulguları saptanabilir.
Hastalar genellikle geniş, fıçı göğüse sahiptir, göğüs ön-arka çapı artmıştır. Boyunda yardımcı solunum kaslarının belirgin hale gelmiş olması ve nefes alırken bu kasların solunuma katılmaları izlenebilir.

KOAH’ lı hastalarda dinleme bulguları değişkendir. Genellikle solunum sesleri azalmış olarak duyulur ve kalp sesleri derinden ve hafif şekilde duyulabilir. Hastalarda solunumun nefes verme safhası uzamıştır.

Genellikle ataklar sırasında, nefes verme döneminde daha belirgin olan, ancak solunumun hem nefes alma hem de nefes verme dönemlerinde işitilebilen, ronküs denilen anormal sesler duyulabilir. Hafif vakalarda sadece yalnız derin soluk verme esnasında işitilirler.
Hastalarda el, ayak ve yüzde morarmalar görülebilir. Bu hastalığın şiddetli olduğunu gösterebilir. Ayrıca uzun süreli olgularda parmak uçlarında çomaklaşmalar izlenebilir.

TANISI
Hafif KOAH’ ta akciğer grafisi genellikle normaldir. Hastalık ilerledikçe akciğer hacminde artış, havalanma artışı ve kalp gölgesinde incelme izlenir. Amfizemin ön planda olduğu durumlarda akciğer çevre alandaki damar görünümlerinde belirgin azalma gözlenir. Kalp yetmezliği geliştiğinde merkezi bölgede damarsal yapılar belirginleşir ve kalp büyüyebilir.

Solunum fonksiyon testleri hastalığın tanısında, şiddetinin belirlenmesinde ve seyrinin izlenmesinde kullanılır. KOAH’ ın kesin bulgusu, büyük oranda geri dönüşümsüz olan hava akımı azalması solunum yolları daralmasına ait bulgulardır.

Hastalarda FEV1’de daima azalma mevcuttur, hastalık ilerledikçe FEV1’deki bu azalma giderek artar. KOAH’ ın şiddetini ve seyrini göstermedeki en yararlı test FEV1 ölçümüdür.
Solunum ile alınan Salbutamol veya Terbutalin’ in solunum fonksiyon testi üzerine etkisi genellikle en az düzeydedir. Bu ilaçların verilmesinden sonra oluşan FEV1’deki artış %15’in altındadır ya da 200 ml’ nin altındadır.

TEDAVİSİ
KOAH’ ta tedavinin amacı, hastada şikâyetlerinde rahatlama sağlamak ve yaşam kalitesini yükseltmek, solunum sıkıntısı ataklarını engellemek, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, olası komplikasyonları önlemek ve tedavi etmek olmalıdır.

KOAH tedavisinin birinci kuralı sigara kullanımının kesin olarak bırakılmasıdır. Ayrıca solunum yollarını açıcı ilaçlar ile tedavi devam ettirilir, gerektiğinde oksijen verilmelidir, kalp yetersizliği gelişmiş olan hastalarda buna yönelik tedavi de verilmelidir.

KOAH tedavisinde solunum ile alınan ilaçlar ilk etapta tercih edilmeli, bunları kullanamayan hastalarda diğer ilaç formları (tablet, flakon vs.) verilmelidir.

KOAH’ ın ilaç tedavisinde birinci derecede verilmesi gereken ilaçların başında antikolinerjik ilaçlar gelmektedir. Hastalığın şiddetine göre, uzun etkili beta–2 agonist ilaçlar, teofilin türevleri ve steroidlerden bir veya birkaçı tedaviye eklenebilir. Kısa etkili beta–2 agonist ilaçlar solunum sıkıntısı atakları sırasında verilebilir.
İleri derecede hastalığı bulunanlar ve ataklar sırasında uygulanan tedaviye rağmen rahatlamayan hastalar hastaneye yatırılarak hastane koşullarında tedavilerine devam edilmelidir.

Hastalığın tedavisi mutlaka yapılan tetkikler neticesinde hastalığın derecesine göre planlanmalı ve verilecek ilaçlar düzenli kontroller yapılarak hekim tarafından ayarlanmalıdır.

Lazer Epilasyon

Genelde yaz aylarında yapılmaması gerektiği bilinen Lazer Epilasyon, cildin güneşe maruz kalıp, bronzlaşmaması halinde uygulanabiliyor.

İstenmeyen tüylerden kurtulmanın kesin çözümü Lazer Epilasyon’un, yaz aylarında yapılamayacağı hakkında bir ön yargı mevcut.

Alınabilecek basit önlemler ile Lazer Epilasyon her mevsim uygulanabilir, cildin güneşle direk temasa geçmemesi ve tenin bronz olmaması halinde, ilgili doktorun da uygun gördüğü şartlar altında lazer epilasyon yapılabilir.

Lazer Epilasyon’un kızarıklık, deride renk değişikliği gibi geçici yan etkileri normaldir. Seans sonrasında ise doktorun önerdiği, cilt tipine uygun güneş koruyucularıyla bir hafta sonra tatile dahi çıkılabilir.

Önemli olan; Lazer Epilasyon’un doktor tarafından, cilt tipine ve kıl yapısına göre, doğru, güvenilir cihazlarla uygulanmasıdır.

Hamilelik Şekeri

Hamilelik Şekeri (Gestasyonel Diyabet) Bebeğim ve Benim İçin Ne Anlama Geliyor?
Hamilelik şekeri, hamilelik döneminde başlayan bir çeşit şeker hastalığıdır. Bunun anlamı vücudunuzun şekeri kullanması gerektiği gibi kullanamamasından dolayı kan şekeri değerlerinizin normalin üstüne çıkmasıdır. Hamilelik şekeri yaklaşık olarak %4 oranında hamileyi etkiler. Genelde hamileliğin beşinci veya altıncı aylarında ortaya çıkar. (24 -28 haftalar) Genellikle de doğumdan sonra ortadan kaybolur.

Hamilelik Şekeri Bebeğimi Nasıl Etkiler?
Yüksek şeker oranları hem sizin hem de bebeğiniz için saglıksızdır. Eğer yüksek şeker seviyeleri kontrol altına alınmazsa doğumda problem yaşama riski artar. Bebeğin normalden fazla büyümesi gibi etkilerle doğumu sizin için ve bebeğiniz için zorlaştırabilir. Ayrıca bebeğin ileri ki yaşamında şeker hastalığı riski taşımasına sebep olur.

Hamilelik Şekerim Varsa Ne Yapabilirim?
Doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerileri doğrultusunda beslenmenizi düzenlemeniz, düzenli egzersiz yapmanız ve kan şekeri seviyelerinizi düzenli olarak kontrol etmeniz gerekir.

Beslenmemde Ne Gibi Değişiklikler Yapmam Gerekir?
Doktorunuz bu değişiklileri bir diyetisyen yardımıyla yapmanızı isteyebilir. Bunun yanında bazı gıdaların beslenmenizden çıkarılması istenebilir. Özellikle dondurma, şerbetli tatlılar, kurabiyeler, çikolata gibi şekerden zengin gıdalardan uzak durulması bunlar yerine doğal şeker içeren meyveler tercih edilmesi gerekebilir.

Öğün aralarında acıktığınızda kuru üzüm, havuç, meyve gibi sizin için sağlıklı olan seçenekleri tercih edebilirsiniz. Beyaz undan yapılan makarna veya beyaz pirinç yerine sizin ve bebeğiniz için daha yararlı olan bulgur, kepekli makarna veya esmer (kepekli-kabuklu) pirinç tercih edebilirsiniz.

Dengeli ve çeşitli beslenmenizde sizin ve bebeğiniz için çok önemlidir. Hamilelik döneminde ne kadar kilo aldığınıza bağlı olarak öğünlerde daha az yemeniz gerekebilir. Bununla ilgili olarak doktorunuz veya diyetisyeninizle konuşabilirsiniz.

Neden Egzersiz Önemli?
Doktorunuz sizin ve bebeğiniz için güvenli olan egzersizi düzenli olarak yapmanızı önerecektir. Egzersiz kan şekeri seviyenizi normal düzeyde tutmanıza ve kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.

Yürüyüş hamileler için genellikle en kolay egzersiz şeklidir. Yüzme veya diğer egzersiz çeşitleri de güvenli olan seviyelerde yapılabilir. Hangi egzersizlerin sizin için güvenli olduğunu doktorunuza danışabilirsiniz.

Eğer genelde yürüyüş alışkanlığınız yoksa günlük 5 -10 dakikalık yürüyüşlerle başlayabilirsiniz. Güçlendikçe yürüyüş zamanını 30 dakikaya kadar çıkartabilirsiniz. Egzersizi ne kadar sık yaparsanız o kadar kolay kan şekeri seviyenizi kontrol altına alabilirsiniz.

Egzersiz yaparken dikkatli olmanız da şart. Egzersiz yaparken kendinizi çok zorlamamanız, çok terlememeniz ve nefes nefese kalmamanız gerekir.

Eğer egzersiz yaparken başınız dönerse, sırt ve bel bölgenizde şiddetli ağrı hissederseniz veya başka bölgelerde ağrı hissederseniz egzersizi hemen bırakıp doktorunuz arayınız.

Hamilelik Döneminde Hangi Testleri Yaptırmam Gerekir?
Doktorunuz sizden rutinde yapılan kan tahlillerini isteyecektir. Bunun yanında sizinde düzenli olarak kan şekeri seviyenizi ölçtürmenizi isteyebilir. Bu testler doktorunuza beslenmenizin ve egzersizin kan şekeri seviyesini istenilen seviyede tutup tutmadığı konusunda bilgi verecektir. Eğer değerler istenilen düzeylerde değilse doktorunuz sizden kan şekeri seviyenizi düşürmek için insülin kullanmanızı isteyebilir. Doktorunuz bu konuda sizden bir uzmanla görüşmenizi isteyebilir.

Bebeğim Doğduktan Sonra Kan Şekeri Değerlerim Düzene Girer mi?
Bebeğiniz doğduktan sonra hastanede bulunduğunuz zaman içerisinde kan şekeri düzeylerine baktırmanıza gerek yoktur. Hamilelik şekerinin kontrolü lohusalık döneminde, doğumdan 6 – 8 hafta sonra yapılmalıdır. Hamilelik döneminde gebeliğe bağlı şeker yükselmesi yaşayan anne adaylarının yaşamları boyunca diğer annelere göre şeker hastalığına yakalanma riskinin biraz daha yüksek olduğunu biliyoruz.

Bu yüzden sağlıklılı ve dengeli beslenmeye devam edip, düzenli egzersizlerinizi yapmak ve doktorunuzun önerdiği peryodları da şeker kontrolünüzü yapmanız sizin için çok önemlidir.